Ayasofya Müzesi, İstanbul’un pek çok inanışın başkenti olduğuna en güzel örneklerden biri. Şehrin en önemli meydanlarından Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Ayasofya Müzesi Tarihi Yarımada gezilerinin vazgeçilmez duraklarının başında geliyor. Müzeyle ilgili detayları merak ediyorsanız Ayasofya Müzesi hakkında bilinmesi gerekenler yazımızın devamına göz atabilirsiniz.
Ülkemizin en kalabalık şehri, dünyanın sayılı metropolleri arasında olan İstanbul, birçok özelliği ve güzelliğinin yanında tarihi mirası ile de gözde şehirlerden. Şehir farklı dönemlere ve medeniyetlere ait surlar, sarnıçlar, kilise ve camiler, yer altı şehirleri gibi çokça tarihi yapıya ev sahipliği yapmakta. Bunların başında da şüphesiz Ayasofya Cami yer almakta. Dünyanın bildiği tarihi bir miras olan Ayasofya, 1483 yaşında olup tarihi boyunca farklı dini inançlara mesken olmuş güzide bir mimari eser yapıdır.
Gerek tarihi geçmişi gerekse mimari özellikleri nedeniyle İstanbul’da gezilecek yerler listesinin ilk sıralarında yer alan müze şehrin simge yapılarından biri olarak kabul edilmektedir. 31 metrelik etkileyici kubbesi başta olmak üzere müzeye ait bir çok detay burasının Dünya’nın 8. Harikası olarak görülmesini sağlamıştır.
1000 yıl boyunca Ayasofya’dan daha büyük ve gösterişli bir kilise yapılamamış ve Ayasofya Ortodoksluk patriğinin merkezi olarak imparatorların taç giyerek hükümdarlığını ilan ettiği bir tören yeri olarak da kullanılmıştır.
Yapının bir diğer önemli özelliği ise Ayasofya’nın yapıldığı yerde daha önce iki tane daha kilisenin bulunmasıdır. Bu da İstanbul’un ve Ayasofya’nın bulunduğu yerin Ortodokslar için ne kadar önemli olduğunu bizlere göstermektedir.
İstanbul Sultanahmet Meydanında yer alan yapı, Doğu Roma İmparatorluğu zamanında Constantius II tarafından 360 yılında inşa ettirildi. Tarihteki yolculuğuna kilise olarak başlayan Ayasofya, ilk dönemlerinde ‘Büyük Kilise’ olarak adlandırıldı. Halk ayaklanmaları, istilalar, yangın, deprem gibi sebeplerle zaman içinde peyderpey yıkılan ve dönemin yöneticileri tarafından yaptırılan Ayasofya, zaman zaman tadilat dolayısı ile halka, ibadete kapatılmış olmasına rağmen 1453 yılına değin ‘Kutsal Bilgelik’ adıyla kilise görevi gördü. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi ile Osmanlı himayesine giren şehir ile beraber Ayasofya’da tarihteki kilise görevini tamamlayarak, Fatih Sultan Mehmet savaş ganimeti olarak almış ve cami olarak tarihine devam etmiştir.
Fatih Sultan Mehmet’in imam olarak kıldırdığı Cuma namazı ile gerçekleşmiştir. Yapı bu tarihten itibaren Müslümanların ibadethanesi olarak, şehrin en gözde yapılarından olmaya devam etmesinin yanında dünyanın en eski ibadethanesi olarak bilinir. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilanından 12 yıl sonra kendisi ve Bakanlar Kurulu kararı almak suretiyle Ayasofya’yı, 1935 yılı itibari ile ibadethane görevinden ayırıp, müze kisvesine kavuşturmuştur. Ayasofya günümüzde de dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçileri ağırlayan kıymetli bir müzedir.
Ayasofya Müzesi’ne ulaşım için özel araç yerine toplu taşıma tercih edilecek ise; İstanbul Anadolu yakasında bulunanlar vapurla Eminönü’ne geçebilir veya Üsküdar’dan Marmaray hattına binerek Sirkeci durağında inebilirler. Eminönü ve Sirkeci durağından geçen Kabataş-Bağcılar tramvay hattını kullanarak Sultanahmet durağında inebilirsiniz.
Müze girişinden veya İnternet üzerinden bilet alınabileceği gibi, müze kart sahipleri ücretsiz olarak Ayasofya Müzesi’ni ziyaret edebilmektedir.
Ayasofya Müzesi ziyaretlerinde Müze Kart geçerlidir.
Ayasofya Müzesi yıl boyunca ziyaretçilere açık olmasının yanında Yaz ve Kış dönemi olmak üzere iki farklı dönem kapsamında değişen ziyaret saatleri ile hizmet vermektedir.
Yaz Dönemi:
1 Nisan – 31 Ekim
Açılık Saati: 09.00
Kapanış Saati: 19.00
Kış Dönemi:
31 Ekim – 1 Nisan
Açılış Saati: 09.00
Kapanış Saati: 18.00
Ayasofya Müzesi, yaz dönemi boyunca haftanın her günü açık, kış dönemi ise yalnızca Pazartesi günleri kapalıdır.
Ayasofya Müzesi’ni gişeden bilet alarak gezecek turistler için gişe yaz dönemi kapanış saati 17.30, kış dönemi saat 16.00’dır.
İstanbul’da bulunan tarihin en eski ibadethanesi olması özelliğinin yanında en büyük ve eski kilisesi olarak günümüze kadar gelen mimari bir değer olan Ayasofya, zaman içinde tamamen ve kısmen kıyılmış; bulunduğu yerde 3 kez yeniden inşa edilmiş, defalarca tadilat geçirmiştir. Yapımı Constantin I ile başlayan ancak 360 yılında Constantin II tarafından tamamlanan yapı, tarih boyunca farklı mimarlar tarafından yapılıp yenilenmiştir. Kesin olmamakla birlikte Agnadiyos Ayasofya baş mimarı olarak bilinmektedir. Tüm yeniden yapıp ve tadilat süreçleri içinde ise; Mimar Rufinos ( 415 yılı ikinci Ayasofya), Miletli İsidoros-Trallesli Anthemius (532 yılı Ayasofya’sı ki günümüze bu hali ile gelmiştir.) İsidorus (558 yılı kubbe onarımı), Mimar Trdat (989 yılı kilise onarımı), Astras ve Peralta (onarım ve yenileme çalışması) yapının ayakta kalmasına hizmet vermiştir. Dünyaca ünlü Mimar Sinan da Ayasofya’ya katkı sağlamış ve fetih sonrası cami olarak kullanılması için mimari katkılarda bulunmuştur. Fossati Kardeşler ise en kapsamlı tadilat çalışması yapan mimarlar olarak bilinmektedir.
İhtişamlı bir Bizans mimarı yapısı olan Ayasofya günümüze kadar Yunan, Ermeni İsveç ve Osmanlı mimarlarının dokunuşları ile gelmiştir. Yıllar içinde gerek doğal afetlerle gerekse yağmalanmalar ile harap olan müze içerisinde; yapıyı destekleyici payandalar (ki Mimar Sinan tarafından yapılan minareler en belirgin payandalardır), kubbe, tunç kapı, nefler, sutünlar, kemerler, mermer işlemeleri, mozaikler ve çini örnekleri bulunur. Benzeri olmayan yapı bazilika zamanında Bizans mimarisi ve mistisizm sembolleri ile bezenmiş, Osmanlı döneminde cami sıfatına kavuştuğunda ise minare, mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü eklemeleri yapılmıştır. Alt ve üst galeri olarak toplam 104 adet sütün üzerine kubbeli bir yapı olarak inşa edilen Ayasofya duvarları eşsiz mermer işçiliği, altın-gümüş kaplama, renkli cam mozaikler ve hat levhalar ile bezelidir.
Ayasofya Müzesi hakkında bilinmesi gerekenler arasında müzede görülmesi gereken bölümler de önemli bir yere sahip. Eğer dolu dolu bir gezi planınız varsa müzede görmeniz gereken bölümleri araştırmanızda fayda olacaktır.
Az önce de bahsettiğimiz kubbe bölümü belki de yapının en özel yeri. Yerden yüksekliği 55 metre olan kubbe görenleri kendisine hayran bırakacak nitelikte. Çeşitli doğal afetlerde zarar gören kubbe üzerinde günümüzde Kuran-ı Kerim’den Nur Suresi’nin 35. ayeti hat sanatı ile yazılmıştır.
Dışarıdan içeri girişi sağlayan 5 kapı ve koridorlardan kilisenin içine girişi sağlayan 9 kapı da sahip olduğu muhteşem detaylar ile kilisenin mutlaka görülmesi gereken yerlerindendir.
Kilisenin gösterişli yapısında mozaiklerin etkisinin çok büyük olduğunu söylememiz gerek. Müzeyi gezerken birbirinden göreceğiniz birbirinden etkileyici mozaikler gezinizin çok daha keyifli geçmesine olanak tanıyor.
Bunlar dışında Padişah Türbeleri, 1739 yılında padişah emriyle inşa edilmiş olan I. Mahmud Kütüphanesi, Dilek Sütunu, Komutan Henricus Dandolo’nun Mezar Taşı, cami olarak kullanılan döneme ait minber, mihrap gibi yerler de müzeyi ziyaret edenlerin mutlaka görmesi gereken yerler arasında bulunuyor.
Ayasofya Müzesi’nin en belirgin özelliği nedir diye düşünülürse, dünyanın en eski katedrali olmasıdır. Yaklaşık 7500 metrekarelik iç alana sahip elips şeklinde ki kubbeli yapısı ile en büyük yapı özelliğine sahiptir. En uzunu 20 metre yüksekliğe sahip 70 tona yakın ağırlıkta olan sütunlar Anadolu’nun farklı yerlerinden getirilerek Ayasofya inşasında kullanılmıştır. Yapı 15 asır gibi oldukça eski bir tarihi olması ile de belirgin bir özellik taşımakta. Hem Hristiyan hem Müslüman dinleri için önem teşkil eden Ayasofya, Cumhuriyetle birlikte müze işlevi görmeye başlamış ve tüm dünyaya açılmıştır. Devasa dış yapısı ve mekân genişliği haricinde içerisinde ki mozaikler ile de fazlaca değer kazanan yapı, 5 farklı mozaik dikkat çekmektedir. Apsis mozaiği, kubbe melek tasvirleri, Deisis kompozisyonu, Kommenoslar mozaiği, VI. Leon Mozaiği olarak bilinen ve sadece tarih severlerin değil tüm ziyaretçilerin ilgi ve dikkatini çeken mozaikler tarihe ışık tutmaktadır.
Tasvir Kırıcılık olarak adlandırılan 9. Yüzyıla ait; Hz Meryem ve Hz İsa’nın taht üzerinde tasvirlendiği mozaik Apsis mozaiği olarak bilinir. Kubbe melek tasvirlerinde pandatifler üzerinde resmedilmiş bir baş ve altı kanadı olan birbirinden farklı ölçüde dört adet melek bulunur ve Tanrı’nın tahtını koruduklarına inanılır. Osmanlı döneminde bir kapak ile üzeri kapatılan bu seraphim betimleme son yapılan onarım sırasında kapağın bir kısmının açılması ile görünür hale gelmiştir.
Rönesans’ın başlangıcı olarak kabul gören ve üzerinde Deisis sahnesi resmedilmiş mozaik Hz. Meryem ve Hz. Yahya’nın Hz. İsa’ya kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için yakarmalarını betimler. İmparator II. İoannes Komnenos ile o zaman eşi olan Macar asıllı Eirene ve tek oğulları II. Aleksios ile Hz Meryem ve Hz. İsa’nın yer aldığı bir diğer kompozisyon ise Komnenos mozaiği 12. Yüz yılı anlatmaktadır. Mozaik imparator ailesinin Ayasofya için yaptığı bağışı anlatır. Diğer önemli mozaik ise 10. Yüz yıla ait ve imparator kapısı üzerinde bulunan VI. Leon Mozaiğidir. Bu mozaikte diğerlerinden farklı olarak Grekçe bir yazı ile baş melek Cebrail ile Hz. Meryem ile Doğu Roma kralı VI. Leon yer almaktadır.
Doyumsuz bir Ayasofya iç mekân gezisinin devamında dış mekân gezisi ile de birçok türbe, şadırvan, payandalar, muvakkithanesi, sebiller, Mimar Sinan esri olan minareler, hazine binası ve imarethanesi görülebilir. İstanbul tarihi yarım adasında, eski şehir de inşa edilmiş, gerek tarihe ettiği tanıklık, gerek farklı dinlerin mabedi olarak kabul görmesi, farklı yerlerden taşınıp gelen sütunları, benzersiz işliği, ihtişamlı yapısı ve büyüklüğü ile birçok detay güzelliklerinin de eşlik ettiği Ayasofya müzesi, tarih cazibesini günümüzde de korumaktadır. Sadece bir kez ziyaret etmekle yetinilmeyecek değerde eşsiz bir mimari eser olan Ayasofya gezisine, Sultanahmet meydanında yer alan diğer çok önemli tarihi eserlerin gezisinin de eklenmesi gerekir.
Bizans’ın, Osmanlı’nın ve Cumhuriyet dönemlerinin yansıtıldığı, dünyanın dört bir yanından ziyaretçi akınına uğradığı tarihi ve mistik yapısı ile kendisine hayran bırakan eserlerin yer aldığı İstanbul şehrinin, turistik değeri her geçen gün artmaktadır. Son dönem filmlere ve kitaplara da fazlaca konu olan tarihi yapıların bizzat görülmesi, havasının solunması sadece tarih meraklıları için herkes için farklı ve kıymetli bir deneyim olacaktır.
Ayasofya Müzesi hakkında bilinmesi gerekenler yazımızda sizler için müzeyle ilgili detayları paylaşmaya özen gösterdik. Eğer sizin de bu önemli tarihi yapı hakkında gözlemleriniz ve söylemek istedikleriniz varsa bizimle yorum kısmından paylaşarak takipçilerimizin daha bilgilendirici bir gezi gerçekleştirmesine katkı sağlayabilirsiniz.
Hamburg Nerede? Hamburg, Avrupa’nın Almanya şehrinde bulunmaktadır. Ülkenin Berlin’den sonra ikinci büyük şehridir. Hamburg Hakkında: Almanya’nın…
İstanbul’un Anadolu yakası Karadeniz kıyısında bulunan Şile, şehir merkezine yaklaşık 80 kilometre uzaklıktadır. İstanbul’un en…
Tiran Nerede? Hangi Ülkede? Tiran, Balkanlar’da bulunan Arnavutluk’un başkenti, aynı zamanda en büyük şehridir. Arnavutluk…
Arnavutluk'un başkenti Tiran'ı ziyaret ettiğinizde, yoğun kargaşa yaşayan bir ülkenin geçmişini ve bugününü keşfedeceksiniz. Gelin…
Bir peri masalı için adeta bir fon gibi duran romantik ve ilham verici bir şehirden…
Napoli nerede? & Hangi ülkede? İtalya Yarımadası'nın batı kıyısında Roma'nın 120 mil güneydoğusunda bulunan Napoli,…
Yorumları Gör
Интересная новость
İnsanların aldıkları mülkü istedigi gibi kullanma hakına sahip mi ,önce buna bakalım,eger bu fikri kabul ediyorsanız siz de mülkünüzü istediğiniz gibi kullanıyorsanız
burasını Fatih Sultan Mehmet almış ve burasını camii yapmış öyle istemiş burası çamii olarak devam etmesi lazım hak ve hukuka göre
şimdi insanlar hak hukuku unutmuş kime hoşgörüneyim kime yalakalık edeyimde beni bir üst makama alsın veya kime yalakalık edersem daha fazla kazanırım diye düşünüyor ne yazık acı bir gerçek
Thank you!!1