Amsterdam hakkında; Hollanda’nın başkenti Amsterdam, 12. Yy’da Amstel ırmağının kıyısında balıkçı kasabası olarak kurulmuş olup günümüzde nüfusu, kültürel ve ticari zenginliği açısından en önemli kent haline gelmiştir.
Deniz ticaretine yapılan yatırımlar Amsterdam ekonomisinin gelişmesine oldukça katkı sağlamış ve bu döneme “Altın Çağ” adı verilmiştir. Dönemin ünlü sanatçılarının bu çağda yetişmesi, Amsterdam’ı Avrupa’nın kültür ve sanat kenti olmasını sağlamıştır.
II. Dünya Savaşı’nda Yahudilerin kamplara gönderilmesi ve çekilen açlık sıkıntıları sebebiyle birçok insan hayatını kaybetmiş, şehir nüfusunda ciddi bir azalma meydana gelmiştir. Sonrasında yaşanan göçler ile ağırlıklı olarak Faslar, Türkler ve Suriyeliler sayesinde nüfusta artış yaşanmıştır.
Her yıl binlerce turistin akın ettiği Kuzeyin Küçük Venedik olarak adlandırılan şehri, binlerce köprü ve mimari yapıya sahip olması nedeniyle bu ismi almıştır. Dünyanın en sıra dışı müze ve sanat galerinden eğlence mekanlarına kadar birçok yer bulabilirsiniz. Hareketli caddeleri, renkli lale bahçeleri ve tarihi yerleriyle kendinizi büyüleyici bir rüyanın içinde gibi hissedeceksiniz.
Şehrin en ünlüleri; kültür ve sanat alanlarında birçok şehri geride bırakan Amsterdam, geniş müze yelpazesi ile birçok alternatif sunmaktadır. The Amsterdam Museum’da Amsterdam’ a ait Ortaçağ’dan günümüze kadar gelen tarihi eserleri görme fırsatını yakalayabilir, şehrin tarihi yerlerinin bulunduğu Dam Meydanı’nda Kraliyet Sarayı ve Nieuwe Kerk Kilisesi’ni ziyaret edebilirsin.
Ayrıca dünyaca ünlü isimlerin heykellerinin bulunduğu Madame Tussauds Müzesi’de bu meydanda yer almaktadır. Kültürel zenginliğini tarihi yapılarıyla birleşen şehir yediden yetmişse her kitleye hitap eden bir kent haline gelmiştir.
Amsterdam gezi tavsiyesi; Amsterdam’da yapılacak şeylerden biri de UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan kanal ve tarihi evleri keşfedici bir gezi yapmak. Venedik’i bile geride bırakan su kanallarında tarihsel bir tekne turu yapabilir ve Amsterdam tatilinin tadını çıkartabilirsin.
Gezi sırasında kullanılabilecek mobil uygulamalar; Amsterdam The Map app uygulamasını telefonunuza indirerek, 130’dan fazla turistik nokta hakkında temel bilgilere sahip olabilir ve kendinize gezilecek yerler listesi oluşturarak daha planlı bir hale dönüştürebilirsiniz. Uygulama içinden bilet satın alarak kolaylıkla giriş yapabilirsiniz.
Kraliyet Sarayı’nın içerisindeki eşyaların büyük çoğunluğu 1808 yılında Louis Napoleon’un burayı kendi sarayı olduğunu ilan ettiği zamandan kalmıştır. Amsterdam’ın tarihi Dam Meydanı’nda Belediye Binası olarak inşa edilen saray, Hollanda Kraliyet Ailesi tarafından resmi törenler için kullanılmaktadır.
Amsterdam’a geldiğin takdirde ilk gideceğin durak Amsterdam Kraliyet Sarayı olmalı. Dünyanın 8. harikası olarak pek çok kez anılan bu görkemli yapının önünde fotoğraf çekilmeyi ihmal etme!
Meydanı çevreleyen pek çok müze, saray ve kilise sayesinde turistlerin sıklıkla ziyaret ettiği Dam Meydanı yılın her ayı oldukça canlı ve hareketlidir. Yaz aylarında kurulan lunapark, Amsterdam’a yolu düşen herkesin içerisine girip fotoğraf çekildiği dev ayakkabı ve tabi ki vazgeçilmez sokak sanatçıları sayesinde bu meydanı çok seveceğinizi söylememiz mümkün.
Ayrıca meydanın etrafında bulunan kafe ve retoranlarda bir mola verip, meydanı kahvenizi yudumlarken izleminin zevkine varmadan geri dönmeyin. 🙂
Dam Meydanı’ndan sonra gelen ikinci büyük meydan Leidseplein’dir. Şehrin ruhunu yansıtan bu samimi meydan alışveriş seçeneği için oldukça uygundur. 1664 yılında meydanda Amsterdam’ın önemli simgelerinden biri olan Leidsepoort şehir kapısı inşa edilmiş ancak 1870 yıllarında düzenlenen trafik akışı sebebiyle yıkılmıştır. Sonrasında at trafiğine kapatılan meydan bir süre halkın at arabalarını bıraktığı bir otoparka dönüşmüştür.
Amsterdam’ın ilk atlı tramvay hattının 1876 yılındaki ilk başlangıç noktası Leidseplein Meydanı olmuştur. Bunu takiben 1900’lü yıllarda ilk elektrikli tramvay hattı durağı bu meydanda açılmıştır. Yorucu bir gezinin ardından kahve molası vermek için bu meydanı tercih etmelisin!
Meydanda süt ve kümes hayvanı ürünlerinin satılması üzerine tereyağı pazarı olarak kullanılan meydanın adı Botermarkt’tı. Her sonbahar ayında meydanda gerçekleşen fuarda dans gösterileri ve sirk çadırları gibi çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Meydanın ismi, 1876 yılında ünlü ressam Rembrandt’ın heykelinin dikilmesi üzerine Rembrandtplein değiştirilmiştir. Heykelin etrafında Rembradnt’ın 1642 yılında yaptığı “Gece Devriyesi” tablosunda bulunan karakterleri temsil eden heykeller yer alır.
Meydandaki Schiller ve De Kroon mekanları en az 20. Yy’ın başında olduğu kadar popülerliğini korumaktadır. Akşamları oldukça hareketli saatlerin yaşandığı meydana hem yerel halk hem de turistler oldukça ilgi göstermektedir.
16. yüzyılda Katolik inancının yasaklanmasıyla şapeli kullanamayan rahibe kadınlar, evleri özel mülkleri olduğu için varlıklarını sürdürmeye devam etmişlerdir. 1680 yılında yapılmış olan gizli Begijnhof Şapeli, 1795 senesine kadar katolik inancına sahip insanların ibadet ettikleri bir yer altı kilisesidir. 1971 yılında vefat eden son üyeden sonra rahibeler tarafından kullanılmayan evler, kız öğrencilere ve yaşlı kadınlara kiralanmaktadır. Avluyu ziyaretiniz sırasında insanları rahatsız etmemeye özen göstermenizi hatırlatmak isteriz. 🙂
Papaya sadık birçok kilisenin varlığı Hollandalı yetkililer tarafından bilinse de görmezden gelinmiştir. İnancın özgürce yaşanmasına izin verildiği zamanlar bu gizli kiliseler cemaate hizmet veremez duruma gelmiş olup 1887’de, neo-Rönesans Aziz Nicholas Kilisesi ortaya çıkmıştır. Çeşitli konser ve resitallere ev sahipliği yapan kilise, etkinliklere bağlı olarak her gün belirli saat aralıklarında halkın ziyarete açıktır. Her cumartesi günü saat 17:00’da koroyu dinleyebilirsiniz.
Zuiderkerk Kilisesi, kentin Protetanlar için hizmet vermek üzere 1603 ve 1611 yılları arasında inşa edilen ilk kilisesidir. Kilisenin öne çıkan en önemli yapısı olan görkemli kulesi Amsterdam’ın dikkat çekici yapılarından biridir. Yaz aylarında ziyaret ederseniz kulenin tepesine çıkabilir muhteşem Amsterdam şehir manzarasını izleme şansı bulabilirsiniz.
1929 yılına kadar kilise olarak hizmet vermekte olup II. Dünya Savaşı’nın son kışında geçici bir dönem “açlık kışı” adı verilen morg olarak kullanılmıştır. 1970 yıllarında harabe durumuna gelen kilise restorasyon çalışmalarıyla yenilenmiştir.
1988 yılından itibaren kilisede düzenli olarak değişen sergiler düzenlenmekte olup aynı zamanda belediyenin bilgi merkezi olarak kullanılmaktadır.
1858 yılında mimar Theo Molkenboer tarafından tasalanıp inşa edilen De Duif Roma Katolik Klisesi’si, küçük olan eski St. Willibrordus Kiliesi’nin yerine yapılmıştır. Hollanda’da inşa edilen ilk Katolik Kilise ünvanına sahiptir. Amsterdam Belediyesi’nin resmi düğün yeri olan De Duif, konferans, toplantı, akşam yemekleri ve cenaze törenleri için rezervasyon yöntemi ile kullanıma açıktır. Bunların yanı sıra resital ve konser etkinlikleri için oldukça idealdir. Pazar günleri için kilise ibadet amaçlı kullanılmaktadır.
Aziz Francis’in yapacağı toplantı için 1654 yılında Cizvit misyonu tarafından Signal’de küçük bir ev satın alınmıştır. Toplantıya katılım sayısı tahmin edilenden fazla olunca ek bina ihtiyacı doğmuştur. 1885 yılında genişletilen kilise De Krijtberg Kilise’sinin inşa edilmesine sebep olmuştur.
Hollanda’da ki türünün en büyüğü olan Westekerk, 17. yüzyıl Protestan kilisesidir. Hala Nederland’daki Protestantse Kerk tarafından kullanılmaktadır. Şehrin sembolü olarak kabul gören kilisenin planı, birbiriyle bağlantılı iki Yunan haçı şeklindedir.
1620-1631 yıllarında mimar Hendrick De Keyser tarafından rönesans tarzında inşa edilmiş olup cemaate açılan kilise tarih boyu birçok ana şahitlik etmiştir. Ayrıca Westerkerk’e konser ve dini ziyaretler için akın etmektedirler.
Dam Meydanı’nın en görkemli konumunda yer alan National Monument II. Dünya Savaşı’na ithafen yapılmış en önemli anıttır. Kraliyet Ailesi ve tüm Hollanda halkı tarafından savaşın bıraktığı izleri ve kaybedilenleri anmak adına inşa edilmiştir. 4 Mayıs 1945 yılında savaşın sona ermesinin ardından Hollandalı mimar JJP Oud tarafından tasarlanan anıt, 2009 yılında resmi olarak ulusal miras sıfatıyla tanınmıştır. Anıtın çevresini süsleyen dört erkek heykel figürü, savaşın trajedisini, kadın ve çocuk barışı temsil etmektedir. Anıtın arka kısmında Hollanda’nın her ilinden kir içeren 12 mezar vazosu bulunmaktadır. Hem tarih severlerin dikkatini çekecek hem de insanlığın yaşamış olduğu acıya saygı göstergesi olarak, Amsterdam yolculuğunuz sırasında görmeniz gereken yerlerden bir tanesi de şüphesiz National Monument’tur.
Orta Çağ surlarının bir parçası olarak 1480-1487 yıllarında inşa edilen Munt Tower, 1672’de Fransa ve İngiltere ile olan savaş sebebiyle, gümüş ve altının Dordrecht ve Enkhuizen’deki darphanelerden güvenli bir şekilde taşınamaması üzerine madeni para basmak için kullanılmıştır. François ve Pieter Hemony kardeşler tarafından yapılan carillons çanlar Amsterdam’da bulunan beş kuleden biride Munt Tower’dır. 38 çandan oluşan carillonda, her cumartesi günü saat 2 ile 3 arasında Gideon Bodden canlı konser vermektedir.
II. Dünya Savaşı ve Nazi işgalinde çok sayıda Yahudi Polonya’daki toplama kampına gönderilmiştir. Bu kamplardan en ünlüsü Auschwitz’da bulunan insanlardan yalnızca çok azı hayatta kalmıştır. Bunun anısına Polonya’da bulunan uluslararası anıttaki anma törenine katılan her ülkeye, yaşamını yitiren kişilerin küllerinin verilmiştir.
Hollandalı sanatçı Jan Wolkers tarafından Auschwitz kurbanlarının anısına yapılan anıtta, ölen kişilerin külleri bulunmaktadır. Anıtın üzerinde “Bir Daha Asla Auschwitz” yazan altı tane kırık ayna yer almaktadır. Kırık aynalar, cennetin Auschwitz’ten beri kırılmadığı düşüncesini anlatmaktadır. 1993 yılında Wertheim Park’a taşınan anıtta, her yıl Ocak ayının son pazar günü anma töreni düzenlenmektedir.
Amsterdam’ın tanınmış en ünlü tarihi figürlerinden biri olan Anne Frank ve ailesi, iki yılı aşkın süredir Nazilerden saklanarak Prinsengracht’taki bir evde yaşamışlardır. Anne Frank’ın tarihi rolünü şu şekilde açıklayabiliriz; Nazilerin Hollanda’yı işgal ettiği zamanlar toplama kampında 100 binlerce insan sınır dışı edilerek ölüme mahkum edildiği dönemde Anne Frank’te 1945 yılında Bergen-Belsen toplama kampına gönderilmiş ve 15 yaşında ölmüştür.
Anne geride bırakmış olduğu günlük sayesinde o dönem yaşamış olduğu acı dolu günleri kaleme almıştır. Kitaba çevrilen günlük dünyanın en çok okunan kitapları arasında yerini almaya devam diyor. Jett Schepp tarafından tasarlanan heykeli ziyaret ettikten sonra müzeye çevrilen evi de görmelisin. Prinsengracht 263’te yer alan Anne Frank Huis, Yahudilerin zulmü ve ayrımcılığın anlatıldığı sergiler sunulmaktadır.
Hoşgörü, ifade ve din özgürlüğü konusundaki fikirleriyle tanınan Baruch De Spinoza, Avrupa tarihinin en büyük filozoflarından bir tanesidir. Amsterdam Belediyesi Sarayı’nın önünde yer alan ünlü filozofun heykelinde, felsefesinin bir özeti olan “Devletin amacı özgürlüktür” ifadesi yer almaktadır.
Heykeltıraş Nicolas Dings’in tasarladığı Spinoza heykelindeki görüntüsünün yanı sıra yanında 20 yüzlü geometrik bir şeklin yer aldığı icosahedron bulunmaktadır. Evreni insan zihninin yarattığı bir model olduğu sembolize edilmektedir. Heykel görüntüsüyle Amsterdam sokaklarına ayrı bir hava katmaktadır.
Dünya üzerindeki cinsiyet özgürlüğünün en yaygın olduğu bilinen Amsterdam’da eş cinselliğinden ötürü eziyet görmüş tüm gay ve lezbiyenlerin anısına yapılmıştır. Westerkerk Kilisesi’ne yakın bir konumda 1987 yılında halkın ziyaretine açılan Homomonument Anıt’ı, yalnızca II. Dünya Savaşı’ndan sonra hayatını kaybeden eş cinsel tüm kadın ve erkeklerin yanı sıra hükümet rejimleri tarafından zulüm gören tüm LGBTİ halkını anmaktadır.
Amsterdamlı sanatçı Karin Daan tarafından 1979 yılında tasarlanmış olan anıtın şekli, granit üzerine büyük bir üçgen oluşturacak şekilde üç pembe üçgenden oluşmaktadır. Eş cinselliği desteklemek adına “Bir daha asla” sloganıyla dünyanın en büyük anıtı olmaya devam etmektedir.
De Gooyer Değirmeni Funenkade ve Zeeburgerstraat arasında yer almakta olup, 1609 yıllarında yaşamış olan Gooiland’dan iki kardeş Claes ve Jan Willemsz’e ait olduğu bilinmektedir. Ulusal anıt olarak kabul gören değirmen Amsterdam Belediyesi’ne aittir. Bir zamanlar tahıl değirmeni işlevi gören De Gooyer Windmill’in bıçakları hala kullanılabilir durumda olmasına karşın taşlama mekanizması kullanılmamaktadır. Diğer adıyla bir “Funenmolen” yani “Funen’deki Değirmen” olarak bilinen yapı, malesef ziyaretçilere açık değildir. Her ne kadar ziyarete açık olmasa da hemen yanındaki ünlü pubda bir şeyler içerek bu güzel manzaranın tadını çıkarabilirsin.
Sanatın ve sanatçının şehri Amsterdam’ın oldukça önemli müzelerinden biri olan Stedelijk Museum, Sophia de Bruyn’un 1890 yılında özel koleksiyonunu hediye etmesiyle modern sanat müzesine dönüştürülmüştür. Picasso, Matisse, Mondriaan, Cezanne gibi sanat alanında önemli çalışmalar yaparak dünyaya mal olmuş isimlerin sanat eserlerinin yanı sıra dönemsel olarak sergilenmekte olan birçok ulusal ve uluslararası eserde bulunmaktadır. Küvet şeklini andıran mimari yapısıyla oldukça farklı bir görünüme sahip olan müzenin sergi tarihlerini takip etmek için müzenin web sitesini ziyaret ederek detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Müze binası rahibe manastırı olarak kullanılmaktayken 1580 yılında yetimhaneye dönüştürülmüş ve 1975 yılında müze olarak son halini almıştır. 2011 yılına kadar Amsterdams Historisch Museum olarak bilinmekte olan müzenin ismi sonraki yıllarda Amsterdam Museum olarak değiştirilmiştir. Müze içerisinde; tarihi eserler, arkeolojik kalıntılar, giysi ve mücevher gibi birçok koleksiyon sergilenmektedir.
Amsterdam’ın Altın Çağ’da yükselme dönemini detaylı olarak anlatılan müze, farklı bölümlere ayrılmıştır. İlk katında, küçük bir balıkçı kasabası olarak başlayıp gelişerek günümüzdeki ticari merkez olarak ulaştığı serüveni 45 dakikalık bir sunum ile gösterimi yapılmaktadır. Binanın diğer üç katında ise kalıcı ve dönemsel sergiler bulunmaktadır.
1000 yıllık ticaret merkezi kentinin tarihine merakınız varsa Amsterdam Müzesi sizin için öğretici bir ziyaret olacaktır. Müzenin önündeki ünlü I Love Amsterdam yazısının önünde fotoğraf çekilmeyi unutma. 🙂
Verzetsmuseum, 2. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sı tarafından işgal edilen Hollanda şehrinin trajik hikayesini konu alıyor. 1940-1945 senelerinde yaşanan dramı yansıtan fotoğraf, poster, film ve seslerin sergilendiği müze adeta o günleri tekrar yaşatarak halkın direniş öyküsünü yansıtıyor.
Yalnız bir halkın direnişini değil, savaşın millet üzerinde yarattığı sosyolojik ve psikolojik baskının etkilerini gözler önüne seren müzeyi ziyaret edenler gezerken bile tamamlamakta güçlük çekiyorsa, kim bilir o yıllarda var olan insanlar ne acılardan geçmiştir… Gerçek bir yaşanmışlığa tanıklık etmek istiyorsanız bu müze sizin ilginizi fazlasıyla çekecektir.
Amsterdam’ın küçük bir balıkçı kasabası olduğunu yazımızın diğer bölümlerinde sıklıkla bahsetmiştik. Hal böyleyken deniz ve denizcilikle ilgili müzenin olması kaçınılmaz bir durum oluşmaktadır. Dünyanın en büyük denizcilik müzelerinden bir tanesi olan National Maritime Museum 1937 yılında kurulmuştur.
Müze içerisinde gemi modelleri ve kullanılan birtakım envanterler, Hollandalı deniz subayları ve tarihi deniz savaşları sergilenmektedir. Bunların yanında 60000 ciltlik bir kütüphane, restoran ve müze dükkanı da yer almaktadır. Hollanda deniz kültürünün nasıl oluştuğunu merak ediyorsanız bu müzeyi keşfetmekle başlayabilirsiniz.
Dünyada ve Hollanda’da Yahudilere adanmış ilk ve tek müze olan Jewish Historical Museum’da; gümüş Tevrat kılıfları, Tevrat örtüleri, işlemeli Tevrat başlıkları ve beyaz mermerden yapılmış ayin kubbeleri gibi dini semboller sergilenmektedir. Farklı dinleri tanımaya merakınız varsa, tarihi Yahudi Mahallesi’ni içinde kapsayan müzenin düzenlediği özel tura katılmanızı tavsiye ederiz.
1606 yılında inşa edilen bu tarihi bina 1639 senesinde Amsterdam’ın Altın Çağı’nda yaşamış ışığın ve gölgenin efendisi olarak bilinen büyük sanatçı Rembrandt tarafından satın alınmıştır. Hükümet tarafından 1906 senesinde müzeye çevrilmiş olup, halkın ziyaretine açılmıştır. Müze içerisinde sanatçıya ait heykel, çizim ve tablolarından oluşan 250 adet eser sergilenmektedir. Aynı zamanda müzenin yanında bulunan ek bina kongre merkezi olarak hizmet vermektedir. Hollanda’nın Altın Çağı hakkında bilgi edinmek isteyenleriniz için dikkat çekici bir gezi turu olabilir. Müzeyi ziyaret edemeyenler içinde önemli eserlerin kopyalarının online üzerinden satışı yapılmaktadır.
Geçmişi 1923 yılına dayanan müze, 1997 yılında Renzo Piano’nun tasarladığı binada hizmet vermektedir. Hollanda’nın en büyük bilim merkezi olan müze beş kattan oluşmaktadır. Museum Van Den Arbeid adıyla açılan müze, NewMetropolis olarak değiştirilmiş olup son olarak 2000 yılında Science Center NEMO adıyla duyurulmuştur.
Gemiye benzeyen mimarisiyle dikkat çeken yapı, Amsterdam’ın denizcilik geçmişi baz alındığında, IJ Nehrinin üzerinde yerleştirilmiş yeşil gemi gövdesi şeklinde tasarlanmıştır. Müze, bu tasarımıyla birçok ödül almaya hak kazanmıştır.
Amsterdam’a gelen yediden yetmişe tüm ziyaretçilerin mutlaka uğradığı müze, birçok aktivitesi ile gelenlerin beğenisini topluyor. Müzede kalıcı olarak; Sansasyonel Bilim, Evrende Yaşam, Çağlar Boyunca Bilim, Makine Şekiller Dünyası, Su Gücü, Yenilik Galerisi, Akıl ve Laboratuar Yolculuğu sergilenmektedir. Müzenin beş katıda sürekli güncellenen sergiler, tiyatro gösterileri, filmler, atölye çalışmaları ve gösterilerle doludur.
Bu Müzenin diğer bir özelliği ise terasındaki kafeden Amsterdam’ın eşsiz manzarasını ayaklar altına sermesidir. Saat 21:00’a kadar NEMO binasının terasını ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
Bijbels Müzesi (İncil Müzesi), Amsterdam’ın gösterişli Herengracht kanalında Cremhout evleri olarak bilinmekte olan iki bina arasında bulunmaktadır. 1852 yılında kurulan müzede, Hollanda’da basılan en eski İncil dahil olmak üzere bir İncil Koleksiyonu sergilenmektedir. En dikkat çekici eserlerinden biride İşaya Kitabı’nı içeren Qumran’dan Ölü Deniz parşömeninin kopyasıdır. Aynı zamanda 19. yüzyılda Leen Schouten tarafından arkeolojik keşiflerde bulunan; kandil, kil tablet, toprak kap, çanak çömlek parçaları ve madeni paralar gibi eski Mısır eserleri, dini hayata yönelik fikirler vermektedir.
Houseboat Museum, yaratıcısı Vincent van Loon 1989 yıllarında Tanzaya’dan döndükten sonra Amsterdam’da yaşayabileceği bir yer bulmaya koyulmuştur. Dilediği gibi bir yer bulamayan Vincent, teknede yaşama fikrine kapılmış ve bu hayalini gerçekleştirmek için eski bir tekne satın alarak kişisel zevklerine göre dekore etmiştir. Teknesine olan bu ilgiye kayıtsız kalamayan Vincent bir tekne evi müzesi yapmaya karar vermiştir.1960 yıllarına kadar çakıl,kum ve kömür taşımacılığı yapmakta olan Hendrika Maria teknesini, Prinsengracht kanalı üzerinde yer alan bir müzeye dönüştürmüştür. Müze size gerçek bir ev teknesi deneyimi için eşsiz bir şans vermektedir. Türünün ilk ve tek örneği olan Houseboat Müzesi’ni ziyaret etmeden dönmeyin.
Amsterdam’da bulunan Van Loon ailesinin eski evi olup, 1884 yılında varlıklı bir aile tarafından satın alınarak müzeye dönüştürülmüştür. Müzenin içerisinde 18. Yy’dan kalan mobilyalar çoğunluktadır. Evin ikinci katında yer odalar her ne kadar ihtişamlı ise bodrum ve çatı katlarında kalan hizmetkarların odaları ise bir o kadar sade ve gösterişsiz olarak dekore edilmiştir. Bu katlar Van Loon ailesinin hayatta kalan akrabaları tarafından kullandığı için halkın ziyaretine açık değildir. Bu küçük ama etkileyici patrik evinde; portre, mobilya, gümüş ve porselenlerden oluşan değerli parçalar bulunmaktadır. Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Amsterdam kanalına manzarası olan müze ziyaret etmeniz gereken yerler listenizde yerini almalı.
Amsterdam’ın Plantage semtinde yer alan önemli tiyatrolardan biri olan Hollandsche Schouwburg, 1942 yılında 104 bin Yahudi kadın, erkek ve çocuğun sınır dışı edildiği yer olarak bilinmektedir. 1962 yılından beri anıt olarak hizmet vermekte olan tiyatro özel olarak Yahudilere yönelikti. Sadece Yahudi dinleyicileri için aktör ve müzisyenler performanslarını sergilerlerdi. Yahudi mimar LHP Waterman’ın tasarımı olan anıtta, Davut yıldızı şeklinde kaide üzerine dikilmiş taş ve sınır dışı edilip öldürülen insanların isimleri yer alır. Tiyatro salonunun birinci katında hoah (Holocaust) hakkında küçük bir sergide bulunmaktadır.
Lucca’daki bulunan Torture Museum’da (İşkence Müzesi), 18.yy’a kadar kullanılan 100’den fazla alet ve makine sergilenmektedir. Müzede; “Orta Çağlarda Cezalar ve Kararlar” adlı uluslararası sergi, giyotin ve Avrupa’nın farklı noktalarından gelen 40 küsürden fazla işkence aleti bulunmaktadır. Adaletin sopa ve çeşitli aletlerle sağlandığı zamanların karanlık tarihini gözler önüne sermekte olup oldukça korkutucu bir hava yaratmaktadır.
İstek üzerine dernek, okul ve birçok topluluklar için günümüzün demokratik ve medeni dünyasında işkence ve ölüm cezası hakkında bilgilendirici ve eğitici öğrenme turları düzenlenmektedir. Müzeyi ziyaret ettikten sonra geçmişte yaşanılan dehşet verici günlere kıyasla, medeni bir dönemde yaşamanın mutluluğuyla günümüzde yaşanan işkence ve zulümlere karşı koyabilir ve empati kurabilirsiniz. Müzeye girişlerde yaş sınırı olmadığını fakat küçük yaştaki çocuklarla ziyaret etmemeniz gerektiğini belirtmeden geçmeyelim.
Amsterdam’ın şehir merkezinde bulunan Amstel Nehri üzerine inşa edilen Magere Brug, Kerkstraat (Kilise Caddesi) ile Keizersgracht (İmparatorluk Kanalı) ve Prinsengracht (Prenses Kanalı) birbirine bağlamaktadır. Açılır kapanır özelliğine sahip olan bu köprü, 1994 yılından itibaren otomatik olarak açılıp kapanmaktadır. Diğer pek çok köprü gibi sadece yaya ve bisiklet kullanımına açıktır.
Köprünün ismi hakkında pek çok söylenti olduğunu söyleyebiliriz. İlk inşa edildiği dönemde oldukça dar olması sebebiyle “sıska” olarak adlandırılan bu köprünün şöyle bir hikayesi vardır; nehrin her iki yakasında oturan varlıklı iki kız kardeşin birbirlerini görmek için yaptırdıkları söylenmektedir. Diğer bir söylenti ise; iki kız kardeşin maddi durumlarının yalnız dar bir köprü yaptırmaya yetmesidir. 1200 lamba ile süslenen Magere Brug, Amsterdam gecelerine katmış olduğu hava ile görsel şölen oluşturmaktadır.
Çeşitli su kanalları sebebiyle dünya üzerinde en çok yaya gezen ve bisiklet kullanımının yaygın olduğu Amsterdam için köprüler vazgeçilmez mimari unsur haline gelmektedir. Amsterdam’da inşa edilen Python Bridge, yılanı andıran görüntüsü ile en ilginç köprülerden bir tanesidir. Sporenburg ve Borneo Adası’nı birbirine bağlayan köprü, 2002 yılında Uluslararası Yaya Köprüsü Ödülünü kazanmıştır.
Amsterdam’ın tarihi yerleri arasında bulunan ve Rembrandtplein ve Waterlooplein’i bağlayan Blauwbrug, 1883 yılında inşa edilmiştir. Köprü ismini, 1600 yıllarında yapılan eski ahşap mavi köprüden almıştır. Hollanda bayrağının mavi rengine boyanan köprüye yenisi mühendisi tarafından düzenlenmemiş olup farklı bir isim verilmemiştir. Dünya Kolonyal Sergisi için müvekkil köprünün mimarı, Bastiaan de Greef ve asistanı Willem Springer Paris’teki Pont Alexander III’ten ilham alıyor. Köprüden araba ve tramvay yolu geçerken düzenli kanal teknelerinin akışını isteğinde alında üç ayrı açıklık içerir.
1648 yılında inşası tamamlanan Torensluis köprüsünün ismi “kule kilidi” anlamına gelmektedir. 1829 yılında yıkılan kulenin kalıntılarına rastlamak mümkün. Günümüzde ayakta kalan kulenin zindanı, o dönemlerde küçük suçlar işleyen kişiler için hapishane, Soğuk Savaş Sırasında gizli dinlenme bölgesi olarak çeşitli amaçlar için kullanılmıştır.Zindan; caz kulübü, sanat sergisi, defile gibi birçok etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Bu etkinlik programlarını web sitesini ziyaret ederek öğrenebilirsiniz.
I Amsterdam Card Ücretleri
Online olarak satın alabileceğiniz kartı seçtiğiniz bir noktaya giderek teslim alabilirsiniz. Kullanmaya başladıktan sonra 1 ay süre boyunca geçerliliğini korumaktadır. Kartı teslim alabileceğiniz noktaları web sitesini ziyaret ederek öğrenebilirsiniz.
HollandPass Ücretleri
Museumkaart Ücretleri
Sizin için I Amsterdam Card ya da Amsterdam Holland Pass’ın daha uygun seçenekler olduğunu düşündüğümüzü de belirtelim.
Hamburg Nerede? Hamburg, Avrupa’nın Almanya şehrinde bulunmaktadır. Ülkenin Berlin’den sonra ikinci büyük şehridir. Hamburg Hakkında: Almanya’nın…
İstanbul’un Anadolu yakası Karadeniz kıyısında bulunan Şile, şehir merkezine yaklaşık 80 kilometre uzaklıktadır. İstanbul’un en…
Tiran Nerede? Hangi Ülkede? Tiran, Balkanlar’da bulunan Arnavutluk’un başkenti, aynı zamanda en büyük şehridir. Arnavutluk…
Arnavutluk'un başkenti Tiran'ı ziyaret ettiğinizde, yoğun kargaşa yaşayan bir ülkenin geçmişini ve bugününü keşfedeceksiniz. Gelin…
Bir peri masalı için adeta bir fon gibi duran romantik ve ilham verici bir şehirden…
Napoli nerede? & Hangi ülkede? İtalya Yarımadası'nın batı kıyısında Roma'nın 120 mil güneydoğusunda bulunan Napoli,…